15 Temmuz 2016’nın en çetin saatlerinden biri, Ankara’daki Beytepe Jandarma Okullar Komutanlığı’nda yaşandı. Gecenin ilerleyen vakitlerinde kışlada herhangi bir çatışma yaşanmazken, sabaha karşı genç kursiyer teğmenler emirle 2 no’lu nizamiyeye yönlendirildi ve burada kendi silah arkadaşlarının açtığı ateşle yüz yüze kaldılar. Tam da bu karmaşanın ortasında, silah seslerini araştırmak üzere zırhlı araçla bölgeye giden Yarbay Fazıl Ergün, adeta mermi yağmuruna tutuldu. Ancak olayın ardından açılan davada, ateş açmayan bir subay olarak canını zor kurtaran Ergün’ün bizzat kendisi, bu saldırının faili olmakla suçlandı. Yaşananlar, çelişkili tanık ifadeleri, incelenmeyen deliller ve yönlendirilmiş iddialar eşliğinde 15 Temmuz’un en çok tartışılan dosyalarından birine dönüştü.
Müşteki İfadelerindeki Tutarsızlıklar ve Yarbay Fazıl Ergün’ün Savunması
2 no’lu nizamiyede yaşanan olayların ardından mahkeme salonuna taşınan ifadeler, davanın en tartışmalı noktalarından birini oluşturdu. Tanıkların aynı ana dair birbirinden farklı beyanlarda bulunmaları, iddiaların güvenilirliği konusunda ciddi soru işaretleri doğurdu. Avukat Ahmet Dinç, mahkeme salonunda tanık E.E.’ye yönelttiği sorularla ifadelerdeki çelişkileri gözler önüne serdi [1]:
“…AVUKAT AHMET DİNÇ: Bir başka çelişkiyi ortaya koymak için soruyorum. Bu sabah gelen zırhlı bir araç varmış, burada üç değişik ifade var. Siz nasıl gördünüz olayı bir de size soracağım. Bunlardan birisi Nuh Barza diyor ki; zırhlı araç nizamiyeye yaklaşırken kasis vardı. Hızı engellemek için kasise yaklaştığında hızı ister istemez azaldı. Azalınca Alparslan Ateşçi Albay oturan kişiye müdahale etmek üzere aracın kapısını açtı, açtıktan sonra bir el ateş sesi duyuldu. Bir başkası ifadesinde, ‘Alparslan Ateşçi Albay ve yanında Binbaşı Hasan Mutlu gelen araca uzaktan elleriyle dur işareti yaptılar’ dedi. Albay Ferdi Korkmaz ise, ‘Zırhlı araç nizamiyeye doğru yaklaşırken üzerimize ateş açıldı, biz de bunun üzerine ateş ettik’ diyor. Bakın, bir olay var, üç kişi görüyor ama üçü de farklı ifade veriyor. Siz bu konuda ne gördünüz anlatır mısınız?
TANIK E.E.: O hız kesici kasisi geçtikten sonra Shortland’ın sağ kapısı açıldı, oradan bize ateş edilmeye başlandı. Tam mesafesini tahmin edemiyorum.
AVUKAT AHMET DİNÇ: Yani içerideki kişi mi kapıyı açtı?
TANIK E.E.: Evet.
AVUKAT AHMET DİNÇ: Siz de farklı gördünüz o zaman. Alparslan Albay o an gitti mi?
TANIK E.E.: Fark edemedim, sadece ateş geldiğini gördüm…”
Olay gecesinde yoğun ateş altında kalarak canını zor kurtaran ve buna rağmen sanık sandalyesine oturtulan Yarbay Fazıl Ergün, 2 no’lu nizamiyede yaşananları savunmasında detaylı biçimde anlattı. Hakkındaki ‘ateş açma’ suçlamasını kesin bir dille reddederek şu ifadeleri dile getirdi [2]:
“…Mart ayındaki duruşmalarda 2 nolu nizamiyede görevli tanıkların ifadelerini dinledik… Onların ifadelerinde ortak bir şey var: Beni ateş ederken gören yok. Bir ateş sesi duymuşlar, ondan sonra ateş başlamış. Peki bu ateş nereden gelmiş, tespit edebilmişler mi? Bu ateş onların içerisinde yanlışlıkla başlamış olamaz mı? Başkanım, tüm samimiyetimle söylüyorum ben ateş etmedim…
Peki bu olay nasıl oldu? ‘Dost ateşi’ denen bir olay vardır… Personel tecrübesizse, terör saldırısı bekleniyorsa, gerginlik nedeniyle yanlışlıkla birisi ateş eder, sonra yanındakiler de ‘bize ateş ediliyor’ diye ateşe başlar, bu ateş durdurulamaz. Bizim olayda da öyle oldu. Bir ateş başladı, biri yanlışlıkla ateş etmeye başladı, ondan sonra ateş durmadı. 2 nolu nizamiye yaklaşırken oradakilerden biri yanlışlıkla ateş etmeye başladı, belki eli tetikteydi, yanlışlıkla bastı. Ondan sonra herkes ateşe başladı…
O silah sesi kendilerine ait. Bir silah sesi duyuyorlar, ateş başlıyor ve çok zor duruyor. Bir bakıyorlar ki 280 mermiye yakın sıkılmış… Başkanım ben 2 nolu nizamiye gittim, bunu inkâr etmiyorum. Çünkü oradan silah sesi geliyordu. Müştekiler, teğmenleri durdurmak için havaya ateş ettiklerini söylediler; teğmenler ise ‘bizim üzerimize doğru ateş edildi’ diyor. Onu bilmiyorum artık. Zaten bir terör saldırısı bekleniyordu, orada silah sesi gelince ben 2 nolu nizamiye gittim…
Nizamiye yanaşırken elinde silah olan sivil giyimli bir şahıs arabanın kapısını açtı ve silahı benim üzerime doğrultunca ben geri geri kaçarken elimi belime, tabanca atma refleksi olarak tabancaya attım ve geri geri kaçtım. Bakın, ben Alparslan Ateşçi’yi tanımam, hiç görmedim. Resmi kıyafetle olsa askeri şahıs olduğunu bilsem geri geri kaçmam. Arabaya tabancayı doğrultmasa geri geri kaçmam. Ben ateş falan etmedim orada…
Hem ben zırhlı araç içerisindeyim. İddianamede iddia edildiği gibi nizamiye ele geçirmek niyetim olsa aracın üzerine kuleyi koyarım, öyle gelirim oraya. Tanıklardan gören var mı, yok. Araç o kadar yavaş geliyor ki, Alparslan Ateşçi gelip kapısını açabiliyor. Ya nizamiye ele geçirmek isteyen biri bu kadar yavaş gelir mi? Son gaz basar, önüne ne gelirse devirir…
2 nolu nizamiyede yaşananlar anlatılanlara göre farklılık gösteriyor, çelişkiler yumağı. Ferdi Korkmaz diyor ki; ‘zırhlı araç nizamiyeye yanaşırken bize ateş etmeye başladı’. A.M. diyor ki; ‘araç geri geri manevra yaparken ateş edildi’. Bir diğeri Veli Tire’nin kapıyı açtığını söylüyor. Kimisi ‘Alparslan Ateşçi’ye ateş etti’ diyor. Herkes başka bir şey anlatıyor…
Ben tekrar söylüyorum: Beni ateş ederken gören yok. Nuh Barza ile Hasan Mutlu diyor ki, ‘bir silah sesi duyduk, biz de ateş ettik’. Hatta bu panik içinde Nuh Barza, Hasan Mutlu’nun arabasını vurdu. Bunu hem kendisi hem de araç sahibi söyledi. Bu da kontrolsüz ateşin en açık kanıtıdır…
Ayrıca şunu da vurguluyorum: Zırhlı araçtan ateş edildiğini gördüğünü söyleyenler, aslında görmeleri mümkün olmayan bir konumdaydı. Aracın sağ önünden içeriye kimse bakamaz. Araçtaki isabetlere bakıldığında da bu durum ortaya çıkıyor. Çoğu mermi şoför tarafına yoğunlaşmış, yani sağ taraftaki yolcu camına ateş edilememiş. Bu da zaten içeride kimseyi göremediklerini, refleksle ateş ettiklerini gösteriyor…
Kriminal İnceleme Yapılmadan Kurulan Hüküm
2 nolu nizamiye önünde yaşanan çatışma iddialarının en kritik dayanaklarından biri, olay yerinde bulunduğu belirtilen iki boş kovan oldu. İddianamede adeta kesin delil gibi sunulan bu kovanların hangi silahtan çıktığı ise hiçbir zaman kriminal incelemeye tabi tutulmadı. Yarbay Fazıl Ergün, savunmasında bu iki boş kovanın delil olarak gösterilmesine özellikle dikkat çekti ve balistik incelemenin yapılmamış olmasını vurguladı. İfadesinde şu sözlere yer verdi [3]:
“…Başkanım, ateş etme olayıyla ilgili olarak özellikle şunu vurgulamak istiyorum: İddianamede araç içerisinde iki adet boş kovan bulunduğu ve bunların Cumhuriyet Savcılığı’na teslim edildiği yazıyor. Ancak bu kovanların hangi silahtan çıktığına dair hiçbir kriminal inceleme yapılmamıştır. Halbuki, ceza yargılamasında en önemli unsur her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delildir. Bu en basit prosedür bile işletilmeden yalnızca çelişkili tanık ifadeleriyle hakkımda hüküm kurulmak isteniyor…
Sayın mahkeme heyeti, bütün askeri personel bilir ki, tabancayla ateş edildiğinde boş kovan sağ ileriye doğru fırlar. Aracın içerisinden kolu dışarı çıkarmadan ateş etmek mümkün değildir; kol dışarıdayken yapılan bir atışta, kovan araç içine düşmez. Milyon kez ateş etseniz de kovan aracın içine düşmez. Bu fizik kurallarına aykırıdır. Kriminal inceleme yapılsa, bu kovanların benim tabancamdan çıkmadığı açıkça görülecektir…
Üstelik, olay yerinde yaklaşık 280 mermi sıkıldığı halde, buna dair boş kovan bulunmamış, sadece iki adet kovan tutanağa geçirilmiştir. Bu, açıkça bir delil karartma veya delil yerleştirme şüphesini gündeme getirmektedir. Ben iddia ediyorum: O iki boş kovan bana ait değildir. Panik içinde oraya konulmuş, ancak en basit fizik kuralı göz ardı edilmiştir. Ayrıca, tutanakta Hasan Mutlu’nun aracında 3 delik olduğu yazarken, kendisi ifadesinde neden 2 dedi? Çünkü tutanağa yalnızca 2 boş kovan kaydedilmiş, üçüncüsünü koymayı unutmuşlardır. Bu da büyük bir çelişkidir…
Buna ek olarak, o gece amirlerim ve astlarımla yaptığım telefon görüşmelerinin içerikleri incelense, darbeye iştirak edip etmediğim, kime ne emir verdiğim ortaya çıkacaktır. Ancak bu görüşmelerin içeriği ortaya çıkarılmamış, buna rağmen hakkımda ağır ithamlarla hüküm kurulmak istenmektedir…
Başkanım, özetle ifade etmek isterim ki, boş kovanların kriminal incelemesi yapılmadan, tanıkların birbiriyle çelişen beyanlarına dayanarak hüküm kurulması adalet ilkeleriyle bağdaşmaz. Çünkü ceza yargılamasında mahkûmiyet, sadece varsayımlara değil, kesin ve şüpheden uzak delillere dayanmalıdır. Benim ateş etmediğim, hem tanık ifadelerinden hem de delillerin incelenmemesinden anlaşılmaktadır. Bu sebeplerle, hakkımdaki suçlamaların temelsiz olduğunu bir kez daha vurguluyor ve beraatimi talep ediyorum…”
2 nolu nizamiyede yaşananlar, darbe senaryosu altında yürütülen bir hukuk garabeti olarak karşımıza çıkmaktadır. Delillerin korunmadığı, en kritik tanıkların dinlenmediği, sanıkların sorularının engellendiği, aleyhe olan hususların ise tek yönlü ve önyargılı biçimde değerlendirildiği bir süreç işletilmiştir. Böyle bir zeminde verilen kararlar, gerçeği ortaya çıkarmaktan çok, önceden kurgulanmış bir sonuca hizmet etmektedir.
Oysa adalet, yalnızca cezalandırmayı değil, aynı zamanda masumu ayırt edip onun hakkını korumayı da gerektirir. Bu yükümlülük yerine getirilmediğinde, geride kalan tek şey kurgular üzerine inşa edilmiş, adaletle bağdaşmayan bir yargılama olmaktadır.
Kaynaklar
[1] Tanık E.E.’nin 27.03.2018 tarihinde Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde çapraz sorgusunda verdiği beyanı.
[2][3] Fazıl Ergün’ün 21.06.2018 tarihinde Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği beyanı.