“Devletlerin refahı, parayla değil, adaletle ölçülür.” – Konfüçyüs

Çelişkili Söylemler ve Şüpheli Davranışlar Çerçevesinde Kumpas Emareleri – 3

Çelişkili Söylemler ve Şüpheli Davranışlar Çerçevesinde Kumpas Emareleri – 3

15 Temmuz gecesi Jandarma Okullar Komutanlığı’nda yaşananlara ilişkin beyanlar, yalnızca “rehin alma” iddiasında değil, diğer suçlamalarda da ciddi tutarsızlıklar ve mantık hataları barındırmaktadır. Bir önceki bölümde, müşteki Ferdi Korkmaz’ın hem kendi ifadeleriyle hem de somut verilerle çelişen beyanları mercek altına alınmıştı. Bu bölümde ise, tamamen olağan bir devre ziyaretinin, hiçbir somut dayanak olmadan “darbe planlaması” gibi ağır bir suçlamaya dönüştürülme süreci ve bu iddianın mantıksal boşlukları ele alınacaktır.

Nezaket Ziyaretinden Suç Üretmek: Çelişkili Bir Kurgunun İzleri

İddia makamının, Sadık Köroğlu’nun devre arkadaşı Timur Can Ermiş ile yaptığı 15-20 dakikalık sohbeti ‘darbe planlaması’ olarak nitelendirmesi, başlı başına tutarsız ve çelişkili bir suçlamadır. Yalnızca önceden belirlenmiş kişilerin Ermiş ile yaptığı görüşmelerin darbe planlaması kapsamında değerlendirilmesi, bu kişileri suçlu göstermek amacıyla hedef alındığı şüphesini uyandırmakta ve kumpas emaresi taşımaktadır. Bu haksız ithama karşı Tümgeneral Sadık Köroğlu mahkemede şu ifadeleri kullanmıştır:

“İkinci suçlama, darbe tarihinden bir gün önce, Okullar Komutanlığı binasına gelen dönemin Konya Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Timur Can Ermiş ile darbe faaliyeti hakkında görüşmeler yaptığım iddiasıdır.

Konuya girmeden önce belirtmek isterim ki, Timur Can Ermiş harp okulundan devre arkadaşımdır. 1985 yılından itibaren 4 yıl Harp Okulu’nda, 1 yıl Tuzla Piyade Okulu’nda, 1 yıl Güvercinlik Jandarma Subay Okulu’nda, müteakiben 1998 yılından itibaren de Kara Harp Akademisi’nde 2,5 yıl olmak üzere toplamda 8,5 yılı birlikte geçirmişizdir. Arkadaşlığımız günümüze kadar devam etmiştir.

Timur Can Ermiş, 14 Temmuz 2016 tarihinde, saat 15.40 sıralarında ziyaretime gelmiştir. Bu saati net olarak hatırlamamın sebebi, iddianamede aynı gün saat 15.18’de beni telefonla aramasının dikkat çekici bulunduğunun belirtilmesidir. Peki, neden aramıştı? Çünkü ziyareti saat 15.00’e planlanmıştı; geciktiğini, 10-15 dakika içinde ulaşacağını, yolda olduğunu ve kusura bakmamamı söyledi.

Geliş maksadı tamamen nezaket ziyaretiydi. Askerî erkânda olduğu gibi, genelde diğer kamu kuruluşlarında da taşradan başkente gelenler bu tür ziyaretleri yapar. Üstelik ana karargâha uğramışsanız, geldiğiniz hemen duyulur. Mümkün olduğunca da karargâh dışındakiler gücenmesin diye ziyaret edilir.

Kendisi geldiğinde, zamanı olmadığını, ana karargâhta yaptığı ziyaretlerin uzaması nedeniyle planının bozulduğunu belirtti. Araçtan inme, makama çıkış, ikram, araca binme gibi protokol hususları da göz önüne alındığında görüşmemiz en fazla 15-20 dakika sürmüştür. Ziyareti sırasında, benden sonra Eğitim Komutanına da uğrayacağını söyledi; ben de komutanın yerinde olmadığını ilettim. Bu habere zaman kazanacağı için sevindi. Yine de Eğitim Komutanlığı makamındaki emir astsubayına not bırakarak geldiğini, selam ve saygılarını iletmesini istedi.

Benim yanımdan çıktıktan sonra hemen yan tarafta bulunan Kurmay Başkanı Murat Koçyiğit’e kısa bir süre uğradı. Bu da anormal değildir; bana gelen ziyaretçilerin büyük çoğunluğu Kurmay Başkanına da uğrar. Üstelik Timur Can Ermiş karargâhta çalışırken, Murat Koçyiğit de Genel Sekreter idi; aynı dönemde çalışmışlardı.

15-20 dakika gibi kısa bir sürede, ikram ve çeşitli sebeplerle sık sık makama giriş-çıkışların olması, konuşulanların rahatlıkla habercilerin olduğu bölümden duyulabilmesi dikkate alındığında, herkesin gözü önünde darbe faaliyeti ile ilgili nasıl bir planlama veya görüşme yapılabilir?

Kaldı ki, tarafıma isnat edilen suçlama ile Timur Can Ermiş’e isnat edilen suçlama arasında bir benzerlik veya ortak hareket etmemizi gerektirecek herhangi bir durum yokken neyin görüşmesini yapacakmışız? Yıllardır arkadaşım olan Timur Can Ermiş ile makamımda 15-20 dakika sohbet etmiş olmam, nasıl darbe planlaması olarak değerlendirilebilir? Böyle bir şey yapacak olsam, akılsız mıyım ki herkesin gözü önünde yapayım?

Ayrıca, eğer Timur Can Ermiş’in o gün görüştüğü kişilerle darbe planlaması yaptığı kabul ediliyorsa, karargahta görüştüğü ve hâlen görevine devam eden personel ile de darbe planlanmış olduğu kabul edilmelidir. Bu ise birçok kişiyi zan altında bırakır.”[1]

Sonuç 

Ortaya konan beyanlar, çelişkili ifadeler, mantıkla bağdaşmayan suçlamalar ve hayatın olağan akışına açıkça aykırı iddialar; yaşananların objektif gerçeklerden çok, önceden kurgulanmış bir senaryonun parçaları olduğunu göstermektedir. Delillerin seçilerek kullanılması, bazı kişilerin özellikle hedef alınması ve hukukun evrensel ilkelerinin göz ardı edilmesi, bu sürecin adil yargılanma hakkını zedelediği gibi, kumpas ihtimalini de güçlendirmektedir. Gerçeklerin, kişisel husumetler ya da siyasi saiklerle çarpıtılmasına izin verilmemeli; masumiyet karinesi, hukukun üstünlüğü ve vicdani adalet, bu davada en temel yol gösterici olmalıdır.


Kaynaklar

[1] Sadik Köroğlu müdafii Avukat Ahmet Dinç’in 18.07.2017 tarihinde Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği beyanı.

Yazarın Tüm Yazıları

SON YAZILAR