“Hakim” kelimesi Arapça kökenli olup, yalnızca “yargıç” demek değildir. Kökünde “hikmet”, “bilgelik” ve “her şeyi yerli yerine koyma sanatı” yatar. Hakim, gerçeği arayan, taraflar arasında adaletle hükmeden, öfkesine ve önyargılarına “hakim olan” kişidir. Terminolojide böyle geçer.. Peki, adaletin tecelligahı olması gereken mahkeme salonlarında, bu idealin yerini alan gerçeklik nedir? 15 Temmuz davalarındaki mahkeme tutanakları, bu sorunun cevabını acı bir şekilde veriyor.
Hukuk devletinin en temel güvencesi, yargıcın tarafsız ve bağımsız bir hakem olmasıdır. Ancak Beştepe Jandarma Genel Komutanlığı Darbe Davasındaki yargılamalarda mahkeme tutanaklarına yansıyan diyaloglar, bu ilkenin nasıl ağır bir yara aldığını gösteriyor. Farklı duruşmalarda, farklı kişiler ile benzer tavırlar, sorunun münferit bir hata değil, adeta bir “usul haline gelmiş hukuksuzluk” olduğunu gösteriyor.
Olay 1: Delil Talebine Engel: “Sen Onları Bize Hatırlatma!”
Duruşmada Jandarma Kurmay Yarbay Bülent Ak, bir kişinin “müşteki” sıfatı taşıyabilmesi için zorunlu olan adli tıp raporlarının dosyada bulunmadığını dile getirdiğinde, Mahkeme Başkanı Abdullah K.’nın yanıtı, savunma hakkına indirilen bir darbe niteliğindeydi. Sanığın en doğal hakkı olan delil talebini ve olayın aydınlatılmasına yönelik sorularını şu sözlerle engelledi:
“…Bülent Ak: Sayın başkanım malum mevzuata göre burada müşteki olabilmeleri için adli raporları ve ifadeleri alınması lazım. Ama biz hiçbir adli raporu göremiyoruz başkanım.
Başkan: Sen onları bize hatırlatma.
Bülent Ak: Yok, biz size güveniyoruz zaten başkanım. Onda bir problem yok.
Başkan: Onları bize hatırlatma sen. Onlara gerek yok. Sen sorunu sorarsın, bitti. Olaya ilişkin soru sorabilirsin yani. Diğer kısımlara ilişkin hususları müşteki dinlenir, dinlenmez ayrı şeyler.
Bülent Ak: Tamam başkanım, ben o sebepten sordum. Onu söylüyorum, görmediğimiz için sorduğumu ifade ediyorum başkanım…
Başkan : Tamam, başka bir sorun yok zannedersem… Ertuğrul bey’e soracağım başkanım… Bu belediye otobüsleri rutin otobüsler miydi? Yoksa özel…
Başkan: Geçelim bunları, o zaman bir şekilde birşeyler yapılmış yani. Bunları ne yapacaksınız yani… Bu soruları geçelim yani, gerek yok bu sorulara… Jandarma Genel Komutanlığının önünde zaten bu, pek birşey hatırladığı yok kendisi zaten yani… Ateştir, şudur, budur, yani buna soru sormaya gerek yok yani… Bu gitmiş şeyde yaralanmış. Külliyenin önünde, uçak faaliyeti nedeniyle. Ne soracaksın ki bu vatandaşa yani?
Bülent Ak: Tamam başkanım, sormam zaten, yani sormuyorum…”[1]
Olay 2: Çapraz Sorguya Sansür: “Bu Hususları Geçelim!”
Başka bir duruşmada Avukat Ayten İzmirli, müşteki Ali B.’nin ifadesi alınmadan nasıl serbest bırakıldığını ve belirli bir sanıktan neden şikayetçi olduğunu sorgulamak istedi. Ancak Mahkeme Başkanı, maddi gerçeği ortaya çıkarabilecek bu kilit soruları defalarca kesti:
“…Avukat Ayten İZMİRLİ: Şimdi dosyanızı incelediğinizde müştekiler klasöründe 20.07.2016’da savcılık talimatı ile serbest kaldım diye bir ifadeniz var, peki o savcılık sizi serbest bırakırken hiç ifadenizi almadı mı? Nasıl bırakıldınız?
Ali B.: Nasıl bırakıldığımı bilmiyorum. Fakat şöyle söyleyeyim isimlerimizi okudular salıverme tutanağı ile bir tane savcının ismi belirtildi onun talimatıyla salıverilme tutanağı ile bırakıldım.
Avukat Ayten İZMİRLİ: …serbest bırakılmaması gereken bir Binbaşı serbest bırakıldığı için bilgi alma tutanaklarını almaya son verdi emniyette.
Ali B.: Doğru.
Avukat Ayten İZMİRLİ: Bunları neden burada söylemediniz?
Ali B.: Bunun davayla bir alakası yok ki.
Başkan: Bu hususları geçelim avukat hanım.
Avukat Ayten İZMİRLİ: Niye 20’sinde bırakılıyor da Temmuzun neden ifadesi alınmadan bırakılıyor ben onu soruyorum.
Başkan: Geçelim bu hususları.
Avukat Ayten İZMİRLİ: …Arada Metin YAĞCI’nın da ismi var, diyorum ki Metin YAĞCI’nın size ne zararı oldu da ondan şikayetçisiniz?
Başkan: Bu soruyu geçelim..” [2]
Olay 3: Savcı Rolündeki Hakim: “Ben Onu Çürütmek Zorundayım!”
Üçüncü bir olayda ise Hakim Oğuz D., Jandarma Yüzbaşı Yener Ekinci’nin beyanını dinlerken tarafsız bir yargıç gibi değil, adeta bir savcı gibi davrandı. Sanığın savunmasını çürütmeyi kendine görev edindiğini açıkça ifade etti:
“…Başkan: Ne bilelim senin başka bir seri numaralı silah almadığını?..
Yener Ekinci: Hakim bey kayıtta belli. Kayıt var yani kayıtlar varsa…
Başkan: Ama o kaydı yazıp başka bir silah da alabilirsin.
Yener Ekinci: Ya ben yaptığımı söylüyorum yani.
Başkan: Hani ben onu çürütmek zorundayım.
Yener Ekinci: Hiç düşünmedim, doğru söylüyorsunuz…”[3]
Adalet Nerede?
Bu üç olay, farklı zamanlarda ve farklı kişiler arasında yaşanmış olsa da aynı tehlikeli zihniyeti ortaya koyuyor. Yani, yargıcın tarafsız bir hakem rolünden uzaklaşıp yargılamanın bir tarafı haline gelmesini. Delillerin tartışılmasına izin verilmeyen, savunmanın susturulduğu ve hakimin sanık karşısında kendini iddia makamı yerine koyduğu bir salonda adaletin tecellisinden bahsetmek mümkün değildir.
Hakim kelimesinin kökündeki “hikmet” ve “adalet” idealleri, gerçeğin “geçelim” denilerek yok sayıldığı, savunmanın “gerek yok” denilerek susturulduğu salonlarda can çekişiyor.
Kaynaklar
[1] Jandarma Kurmay Yarbay Bülent Ak ve Mahkeme Başkanı Abdullah K.’nın ilgili Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşma beyanları.
[2] Müşteki Ali B. ve Avukat Ayten İzmirli’nin ilgili Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşma beyanları.
[3] Jandarma Yüzbaşı Yener Ekinci ve Hakim Oğuz D.’nin ilgili Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşma beyanları.