“Devletlerin refahı, parayla değil, adaletle ölçülür.” – Konfüçyüs

Kışlada Emir, Nizamiyede Ateş: Silahsız Kursiyer Teğmenlere Kurulan Tuzak

Kışlada Emir, Nizamiyede Ateş: Silahsız Kursiyer Teğmenlere Kurulan Tuzak

15 Temmuz 2016 gecesi Jandarma Okullar Komutanlığında sabaha kadar süren hareketlilik, terör tehdidine karşı alınan olağanüstü emniyet tedbirleri çerçevesinde şekillendi. Herhangi bir vukuat yaşanmadı; sabaha karşı kursiyer teğmenler Okul Komutanı’nın emriyle nizamiyelerden çekildiler, silahlarını bırakarak sivil kıyafetlerini giydiler. Diğer taraftan, sabaha karşı Takım Komutanı Üsteğmen Sait Uğur Kuzucu, WhatsApp grubundan teğmenlere okulu 2 no’lu nizamiyeden terk etmeleri yönünde emir verdi.

Konu ile ilgili Üsteğmen Sait Uğur Kuzucu duruşmada tanık olarak verdiği ifadesinde şunları belirtti:

“…Daha sonra Yüksel Albayımızla bir daha görüştük. Amacımız şuydu: En azından 10–15 araç olurlarsa engelleyemezler, hiçbir şekilde ateş de edemezler. Yani vurmaya kalksalar da en fazla birine ikisine ateş ederler. Daha sonra da dedik ki, ‘Orada bir kargaşa çıkartın, o nizamiyeden bir şekilde çıkın.’ Yani bu teğmenlerin bir kısmı çıktıktan sonra diğerleri de en azından çıktıklarını görürlerse bir şekilde bu olaydan el çekecekler. Başındakilerle tartışacaklar, kavga edecekler ama bir şekilde bu olayı bırakıp o birliği terk ederler diye düşünerek onları 2 no’lu nizamiyeden çıkardık…”[1]

Böylece, zaten vukuatsız sona eren gecenin ardından, silahlarını teslim eden ve sivil kıyafetlerini giyen kursiyerler emir–komuta zinciri dışına çıkarılarak kışlayı terk etmeye zorlandı. Bir taraftan teğmenlere kışlayı terk etme emri verilirken, diğer taraftan ise zaten kontrol altında olan 2 no’lu nizamiye personeline herhangi bir bilgi verilmemesi, teğmenler ile nizamiye personeli arasında çatışma çıkma ihtimalini doğurdu.

Konu ile ilgili Binbaşı Tarık Görener ile Üsteğmen Sait Uğur Kuzucu arasında duruşmada geçen konuşmalar şu şekildeydi [2]:

“…TARIK GÖRENER: Peki şimdi bir kalkışma teşebbüsü oluyor, 2 no’lu nizamiye kontrol altına alınmış söylediğinize göre, içeride kalkışmacılar var ve bir operasyon yapılması düşünülüyor. Teğmenleri 2 no’lu nizamiyeye gönderdiğinizde bununla ilgili olarak 2 no’lu nizamiyeye bir bilgi verdiniz mi? Yani “Biz teğmenleri yönlendirdik, buraya geliyorlar, onlar bizim yönlendirmemizle buraya geliyorlar, bilginiz olsun” diye bir bilgilendirme yaptınız mı?

TANIK SAİT UĞUR KUZUCU: Bu soruya cevap vermek istemiyorum.

TARIK GÖRENER: Peki o zaman şunu sorayım hemen arkasından: Siz böyle bilgi vermeden, eğer bilgi vermediyseniz, yönlendirdiğiniz zaman orada bir çatışma veya karşılık gibi birbirlerine zarar verici bir durum ortaya çıkma ihtimali olabilir mi? Siz de askersiniz ve tecrübe sahibisiniz.

TANIK SAİT UĞUR KUZUCU: Olabilir…”

2 no’lu nizamiyeye yönlendirilen kursiyer teğmenler burada hiç beklemedikleri bir durumla karşılaştılar. Takım komutanlarının talimatıyla 2 no’lu nizamiyeden çıkmaya çalışan kursiyer teğmenlerin üzerine, orada bulunan Albay Veli Tire’nin emriyle ateş açıldı. Olay, kursiyer Teğmen A.Ü.’nün duruşmada verdiği ifadelerde şu şekilde anlatılmaktadır:

“…Biz sabah, Kurslar Komutanlığından gelen haber üzerine kışlayı terk etmek ve olaylara dahil olmadığımızı ispat etmek üzere nizamiyeye yönelirken, yine aynı yerde alınan emirlerle üzerimize ateş açıldı. Sanki karşılarında kışla personeli değil de teröristler varmışçasına silahlarla bizi öldürmeye çalışan rütbeli subaylar o sabah orada ne yapmaya çalışıyordu?

Bu silahlarla üzerimize tarama olayı, iki defa nizamiyeden çıkmayı denememize rağmen tekrar ateşle engellendi ve canımızı zor kurtardık. Ardından amfiye gelen Binbaşı Hasan tarafından, ‘Biraz daha diretip üzerimize gelseydiniz hepiniz şimdi ölmüştünüz’ denildi. Kim kimi, niye öldürmeye çalışıyordu, bunu hâlâ anlamış değilim.

Sivil kıyafetiyle arabasında elinde silah bile bulunmayan kışla personeline, kışla içerisinde olmalarına rağmen neden ateş açılır, neden öldürülmek istenir?

Hâlâ daha, bizi oturduğumuz sandalyelerden kendi elimizde birleştirip bağladığımız bot bağcıklarıyla bileklerimizden dirseklerimize kadar bağlayarak araçlara bindiren jandarma personeli, sosyal medyada ‘400 silahlı teröristle çatışarak ele geçirdik’ diyerek sözde övünmektedir. Oysa bizler kendi isteğimizle ve kendi irademizle gelen güvenlik güçlerine teslim olduk.

Bırakın teslim olmamayı, biz bizzat kendi komutanlarımız zannettiğimiz şahıslar tarafından ‘ifade verip geleceksiniz’ denilerek yönlendirildik. Kendi elimizi kolumuzu biz uzattık ve bağlanarak güvenlik güçlerine teslim edildik.”[3]

Bu noktada, olayın perde arkasına dair en dikkat çekici beyanlardan biri de dönemin Jandarma Okullar Komutanı Tuğgeneral Sadık Köroğlu’nun mahkemede verdiği ifadelerdir. Köroğlu, özellikle Veli Tire’nin rolüne dikkat çekmiştir:

“…Veli Tire’nin olay günü sabahı sivil kıyafetli ve silahsız teğmenlere ateş edilmesi yönündeki verdiği emir ile kışladaki kursiyer teğmenler ve rütbeli personel hukuksuz bir şekilde gözaltına alınıp, sorgusuz sualsiz herkese suçlu muamelesi yapılmıştır. Bu emir, özellikle meslek yaşamının henüz başında olan teğmenlerimizin işkence görmelerine, mesleklerinden olmalarına ve bir yıldır tutuklu bulunmalarına neden olan, taraflı ve yanlış yönlendiren baskı sonucu oluşturulan idari tahkikatın sebebiyet verdiğini yine burada öğrenmiş bulunuyorum.

Maalesef ben de 16 Temmuz 2016 sabahının erken saatlerinden itibaren derdest edildiğim, işkence gördüğüm ve bu zamana kadar da tutuklu kaldığım için personelime sahip çıkamadım…”[4]

15 Temmuz gecesi Jandarma Okullar Komutanlığında sabaha kadar herhangi bir vukuat yaşanmamış olmasına rağmen, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte verilen emirler, silahsız ve sivil kıyafetli kursiyer teğmenlerin ölümle burun buruna gelmesine, ardından da hukuksuz şekilde suçlu muamelesi görmelerine yol açtı. Tanıkların anlatımları ile Tuğgeneral Sadık Köroğlu’nun mahkeme beyanları birlikte değerlendirildiğinde, ortaya çıkan manzarada; emir–komuta zincirinin dışında verilen talimatlarla genç subayların can güvenliğinin hiçe sayıldığı, hukuk dışı uygulamalarla hayatlarının ve mesleklerinin karartıldığı açıkça görülüyor. Yaşananlar, 15 Temmuz’un gölgede kalan ancak en sarsıcı gerçeklerinden birini ortaya koymaktadır.


Kaynaklar

[1] Tanık Sait Uğur Kuzucu’nun 27.03.2018 tarihinde Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği beyanı.

[2] Tanık Sait Uğur Kuzucu’nun 27.03.2018 tarihinde Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde çapraz sorgusunda verdiği beyanı.

[3] Kursiyer A.Ü’nün 01.11.2017 tarihinde Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği beyanı.

[4] Sadik Köroğlu’nun 12.07.2017 tarihinde Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği beyanı.

Yazarın Tüm Yazıları

SON YAZILAR