Giriş
15 Temmuz 2016 gecesi, Türkiye’nin birçok kışlasında benzer tedbirler alınmış; komutanların emirleri doğrultusunda birliklerin emniyeti sağlanmaya, nizamiyeler takviye edilmeye ve personel silahtan arındırılarak kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda hem İzmir Yenifoça Jandarma Eğitim Alay Komutanlığı’nda hem de Ankara’daki Jandarma Okullar Komutanlığı’nda alınan tedbirler, içerik ve uygulama bakımından büyük ölçüde birbirine benzemektedir. Ancak idari tahkikat ve sonrasındaki yargı süreçlerinde, aynı nitelikteki bu faaliyetler farklı biçimlerde yorumlanmış; Yenifoça’daki uygulamalar “tedbir” olarak değerlendirilirken, Jandarma Okullar Komutanlığı’ndaki benzer faaliyetler “darbe girişimine destek” olarak nitelendirilmiştir. Bu çelişkinin temelinde ise, uzun süredir belli personel üzerinde oluşturulan olumsuz kanaatler ve fişlemelerin rol oynadığı anlaşılmaktadır.
1. Yenifoça’da Alınan Tedbirler ve İdari Tahkikat Bulguları
Jandarma Subay Temel Kurs Tabur Komutanı Binbaşı Tarık Görener ifadesinde, Yenifoça Jandarma Eğitim Alay Komutanlığı’nda ve Jandarma Okullar Komutanlığı’nda alınan tedbirleri karşılaştırmalı olarak aktarmıştır. O dönemde, Yenifoça’da 1000 Jandarma Astsubay Temel Kursu kursiyeri, Jandarma Kurslar Komutanı Kurmay Albay Yüksel Yiğit’in emir komutası altında eğitimde bulunmaktaydı. Görener’in ifadesine göre:
“…Jandarma Okullar Komutanlığı’nda yapılan faaliyetleri herkes teferruatlı olarak anlattı, başkanım. Şimdi ben size Yüksel Yiğit’in emir komutasında Yeni Foça’da yapılan faaliyetleri, idari tahkikatın ilgili biriminden okuyarak söyleyeceğim. İdari tahkikat dosyasının 47. sayfasında, 8. madde ‘Kaza/Olay Yerinde Kaza/Olaydan Sonra Alınan Tedbirler’ başlığı altında, (h) fıkrasında; ‘15 Temmuz 2016 tarihinde Yeni Foça Jandarma Eğitim Alay Komutanı Jandarma Albay Mustafa Çekiç’in, Jandarma Kurslar Komutanı Kurmay Albay Yüksel Yiğit’i arayarak bir mesaj geldiğini ilettiği’ * belirtilmektedir. ‘Yapılan değerlendirme sonucunda bunun bir kalkışma olduğu değerlendirilmiş, kuvvetli bir hazır kıta hazırlanmış ve personel süratle silahtan arındırılarak nöbet sistemi takviye edilmiştir’ * denilmektedir.
Şimdi Jandarma Okullar Komutanlığı’nda yapılan faaliyete bakıyoruz. Kışla komutanına gelen mesaj sonrasında, önce terör tehdidine, daha sonra da sıkıyönetime yönelik mesajlar geliyor. Dolayısıyla kışla komutanı, emniyete yönelik alınması gereken tedbirleri emrettiğini kendisi ifade etmiştir. Kışlalarında eğitimde bulunan Subay Temel Kurs Taburu hazır kıtaya dönüştürülmüş, tıpkı Yeni Foça’daki gibi kuvvetli bir hazır kıta hazırlanmıştır… Orada çıkarılan hazır kıtanın büyüklüğüne karşılık burada sayı belirtilmemiş, ama sizin takdirlerinize bırakıyorum; bizim orada hazırlanandan daha büyük olduğu kesindir.
Rütbeli personel silahtan arındırılmış, tıpkı bizim orada yapıldığı gibi. Nizamiyelere takviye yapıldıktan sonra, geri kalan kursiyerler de silahlarından arındırılarak malumunuz olduğu üzere Selen Amfi’ye çıkarılmıştır. Nöbet sistemi takviye edilmiştir. Aynı şekilde, sizlerin hepinizin malumu olduğu üzere, hazırlanan teğmen timleri nizamiyelere nöbet sistemine takviye olarak gönderilmiştir…”[1]
Bu ifadelerden açıkça görüldüğü üzere, iki kışlada da uygulanan yöntemler aynı mahiyettedir. Buna rağmen sonraki değerlendirmelerde farklı sonuçlara varılması, uygulamalardan ziyade önceden personel hakkında oluşturulmuş algıların belirleyici olduğunu düşündürmektedir.
2. Tedbirlerin Benzerliği ve Farklı Yorumlar
Görener ifadesinin devamında, iki kışlada alınan önlemlerin aynı olmasına rağmen farklı biçimlerde yorumlandığını vurgulamaktadır:
“…15 Temmuz 2016 günü Yenifoça’da yapılan faaliyet ile Jandarma Okullar Komutanlığı’nda yapılan faaliyet arasında nasıl bir fark vardır? Bizler, kışla komutanının ‘emir ile gelen mesaja itibar edilmeyeceği, birlikteki emniyetin alınacağı’ yönündeki talimatı üzerine personeli hazır kıtaya dönüştürdük, personelin bir kısmıyla nizamiyelerimizi takviye ettik, kritik bölgeleri güçlendirdik, geri kalan personelimizi ise silah ve mühimmattan arındırarak Selen Amfi’de muhafaza altına aldık. Bu ikisi arasında nasıl bir fark olduğunu ben bilmiyorum; ancak inceleyenler bir fark görmüş olacak ki bizi darbeci, onları ise tedbir alan insanlar olarak nitelendirmişlerdir.
…15 Temmuz 2016 tarihinde İzmir Yenifoça’daki Eğitim Alay Kışlası’nda ve 16 Temmuz 2016 tarihinde Şehit Korgeneral İsmail Selen Kışlası’nda —yani bizim bulunduğumuz kışlada— alınan tedbirlerle, 15 Temmuz 2016 tarihinde kışla komutanı Tuğgeneral Sadık Köroğlu’nun söylemleri, verdiği emirler ve alınan tedbirler bakımından bir fark olmadığı açıktır.
Kaldı ki burada şunu da belirtmek istiyorum: …7. Yenifoça Eğitim Alay Komutanlığı, Jandarma Eğitim Komutanlığı’na bağlı bir birliktir. Yani Jandarma Eğitim Komutanlığı Kışlası’nda sadece Okullar Komutanlığı ve o kışlada konuşlu birlikler yoktur; Jandarma Eğitim Komutanlığı’na bağlı, Türkiye’de sayısını tam bilmemekle birlikte birçok ilde eğitim birlikleri bulunmaktadır. Eğer gelen mesajlara itibar edilip bu mesajlara göre —yani darbeye yönelik— bir faaliyet yapılacak olsaydı, Jandarma Eğitim Komutanlığı’ndan bu birliklere de mesajlar gönderilmesi gerekirdi. Oysa hem idari tahkikatta hem de komutanın beyanında açıkça görüldüğü üzere, mesaja itibar edilmemiş, hiçbir işlem yapılmamış ve bu mesaj hiçbir birliğe gönderilmemiştir…”[2]
Jandarma Eğitim Komutanlığı’na gelen sıkıyönetim mesajı alt birliklere iletilmemiş, böylece darbe niteliğindeki emrin yayılması ve fiiliyata dökülmesi önlenmiştir. Alınan tüm bu tedbirlere rağmen, idari tahkikat ve sonraki değerlendirmelerde personel zanlara ve çok önceden hazırlanmış listelere dayanılarak darbeci ilan edilmiştir.
3. Çifte Standart ve İdari Tahkikatın Çelişkileri
Son bölümde ise Görener, idari tahkikat raporlarındaki çelişkili değerlendirmelere dikkat çekmiş ve aynı eylemleri yapan personel hakkında farklı kararlar verilmesini eleştirmiştir:
“…Ancak kendilerinin yaptığında adına ‘tedbir’ dedikleri faaliyetlerin neye, kime, hangi bilgi ve belgeye dayanarak yapıldığı ve nasıl karar verildiği belli olmadan; aynı gün, aynı kışlada bulunan ve aynı eylem ve faaliyetleri yürüten personelin bir kısmı ‘darbeci, hain, terörist’ ilan edilirken, bir kısmı için ise ‘Bu yapıya dahil olmadığı değerlendirilen, nöbetçi ve nöbet haricindeki kalkışmayı engellemek maksadıyla müdahale eden personelin suçların oluşumu ve gelişiminde kusuru, ihmali, kontrol ve gözetim noksanlığının olmadığı kanaati hasıl olmuştur’ * denilmiştir. Bu ifade, idari tahkikatın 50. sayfasındaki aynı cümledir.
Yani, o gün bizimle beraber aynı kışlada bulunan; nöbetçi olan, mühimmat deposunun kapısını demirle kırdığını beyan eden, kamera görüntülerinde cephaneliğin yanına gittiği görülen, kışla komutanının emriyle ‘cephane alınması gerektiği’ yönünde talimat aldığını söyleyen, buna müsaade eden bazı personel bugün hiçbir soruşturmaya tabi tutulmadan görevlerine devam etmektedir. Biz ise aynı faaliyeti, kışla komutanının verdiği emirleri yerine getirdiğimiz için bugün burada ‘hain, darbeci, terörist’ olarak nitelendiriliyoruz.
Ve bu ayrımın neye göre yapıldığını hâlâ bilmiyorum. Hangi bilgi, belge veya delil vardır, onu da bilemiyorum. Ama idari tahkikattaki cümleyi tekrar okumak istiyorum: ‘Bu yapıya dahil olmadığı değerlendirilen, nöbetçi ve nöbet haricindeki kalkışmayı engellemek maksadıyla müdahale eden personelin suçların oluşumu ve gelişiminde kusuru, ihmali, kontrol ve gözetim noksanlığının olmadığı kanaati hasıl olmuştur’ * denilmektedir.”[3]
İdari tahkikatın dili ve sonuçları, önceden ‘suçlu’ olarak fişlenmiş olanların hangi şart altında olursa olsun darbeci olarak yansıtılmak istendiğini; buna karşılık bazı personelin ise aynı eylemlerine rağmen ‘tedbir alan’ olarak değerlendirildiğini göstermektedir.
4. Sonuç ve Değerlendirme
15 Temmuz gecesi hem Yenifoça Jandarma Eğitim Alay Komutanlığı’nda hem de Jandarma Okullar Komutanlığı’nda uygulanan tedbirlerin özünde aynı olduğu, ifadelerden, belgelerden ve idari tahkikat raporlarından açıkça anlaşılmaktadır. Her iki kışlada da ortak amaç; birliklerin güvenliğini sağlamak, silah ve mühimmatın kontrolünü elde tutmak, nizamiyeleri takviye etmek ve personeli kontrol altında tutmaktır. Buna rağmen Yenifoça’da yapılanlar “tedbir” olarak tanımlanırken, Jandarma Okullar Komutanlığı’nda aynı yöntemlerle alınan önlemler “darbe faaliyetleri” olarak nitelendirilmiştir.
Bu çelişkili yaklaşımın temelinde, olaylardan çok daha önce oluşturulmuş fişlemeler bulunmaktadır. Uzun süre öncesinden belirli personel hakkında olumsuz kanaatler oluşturulmuş, bu kişiler hangi tedbirleri alırlarsa alsınlar darbeci olarak yansıtılmıştır. Buna karşılık fişlenmemiş personel, aynı eylemleri gerçekleştirmesine rağmen ‘tedbir alan’ olarak gösterilmiştir. Bu durum, hem idari hem de yargısal süreçlerin objektifliğini tartışmalı hale getirmekte, adalet duygusunu zedelemekte ve personel üzerinde telafisi zor mağduriyetlere yol açmaktadır.
Kaynaklar
[1][2][3] Tarık Görener’in Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği beyanı.
* Tarık Görener tarafından, 22.08.2016 tarihinde Jandarma Okullar Komutanlığı’nda yapılan idari tahkikat dosyasından alıntılanmıştır.