“Devletlerin refahı, parayla değil, adaletle ölçülür.” – Konfüçyüs

İmzasız Atama Listesi: Kumpasın Perde Arkası

İmzasız Atama Listesi: Kumpasın Perde Arkası

15 Temmuz darbe girişimi sonrası, kimin hazırladığı bile bilinmeyen “atama listeleri” yüzünden yüzlerce insanın hayatı altüst oldu. Bu listelerde adı geçenler arasında, o gece darbeye karşı görev yapan askerler bile vardı. Hakkında hiçbir somut delil bulunmayan bu kişiler, kendi iradeleri dışında, imzasız bir belgede isimlerinin geçmesi nedeniyle sanık sandalyesine oturtuldu. Sadık Köroğlu’nun savunması, bu hukuki ve mantıksal çelişkilerin en çarpıcı tanıklarından biri olarak öne çıkıyor.

Mevzuata Aykırı Bir Atama Kurgusu

Köroğlu, iddianamede yer alan “korgeneral olarak atandığı” iddiasını teknik ve hukuki açıdan çürüterek başlıyor. Rütbe, görev teamülleri ve o tarihteki terfi şartlarını ortaya koyarak, iddia edilen atamanın hem teamüle hem de mevzuata aykırı olduğunu anlatıyor: “…Bana yöneltilen suçlamada, darbenin başarılı olması halinde personel yapısını belirleyecek olan örgüt mensubu darbeci cuntanın atama listesinde şüphelinin korgeneral rütbesi ile Jandarma Eğitim Komutanlığı atamasının yapıldığı belirtiliyor. Atama listesinde adımın geçmesinde, benim iradem ve rızam alınarak hazırlanmış bir belge ve bilgi yoktur. Benim bilgim haricinde gerçekleşen bir konudan dolayı sorumlu olmam düşünülemez. Kişilerin ihtiyarı ve bilgisi dışında yapılan bu tür görevlendirme veya bildirimden o kişilerin suçlanması usul ve esas yönünden sakıttır. Üstelik Türk Silahlı Kuvvetlerinde bu tür işlemlerde tebliğ esastır. Ne bana böyle bir görev tebliğ edildi ne de ben kabul edip imzaladım. Olay günü yaptıklarımı anlattığım bölümde de ifade etmiştim. Gelen sıkıyönetim direktifi mesajını ve eklerine herhangi bir işlem yapmadım ve başkasının yapmasına da müsaade etmedim. İddianamede sözde atama listesinden Ek-Ç olarak bahsedilmiş. Ancak sözde sıkıyönetim direktifi mesajının ekler bölümüne bakılırsa böyle bir ek görünmüyor; ekler en son Ek-C’de bitiyor. Bu da atama listesinin tamamen asılsız olduğunu, başka niyetlerle hazırlandığını doğruluyor. Başlangıçta da ifade ettiğim gibi, böyle bir görevlendirmede bilgim ve rızam olmamakla ve böyle bir görevi kabul etmemekle beraber, bu göreve teknik olarak ve genel teamüller yönünden atamamın yapılmasının imkânsız olduğunu izah etmeye çalışacağım. Şöyle ki, Eğitim Komutanlığına bağlı bir tümen seviyesinde komutanlık; iki eğitim tugay komutanlığı, bir jandarma okullar komutanlığı, iki müstakil alay komutanlığı vardır. Birincisi, bu kadar büyük bir komutanlık bir tuğgeneral rütbesine verilmez. İkincisi ise, tuğgeneralin emrinde tuğgeneral olmaz. Bu durumda tuğgeneralin emrinde dört tuğgeneral olacaktı ki bu da bu atama listesinin asılsız olduğunu bir kez daha teyit ediyor. Ve emrimde olacağı belirtilen o tuğgenerallerin ikisi benden daha kıdemli bulunuyor. Ayrıca iddianamede “korgeneral rütbesi ile atandığım” yazıyor. Herhalde konu yanlış anlaşılmış. Değerlendirmeme göre “korgeneral rütbesi ile görev yapılan birliğe ataması yapılmış” şeklinde ifade edilmesi gerekirdi. Çünkü general terfileri YAŞ kararları ile yapılıyor. 15 Temmuz tarihinde YAŞ henüz toplanmamıştı. Tuğgenerallikten korgeneralliğe geçiş için önce tümgeneral olunması gerekiyor. Söz konusu tarih itibarıyla ben 2 senelik tuğgeneral idim ve bu rütbedeki bekleme süremi doldurmadığım için de tümgeneralliğe terfi etme imkânım bulunmuyordu.”[1]

İmzasız Belge, Hukuksuz Suçlama

Köroğlu savunmasında bir ismin, imzasız ve hukuki meşruiyeti tartışmalı bir belgede geçmesinin, tek başına “terör örgütü üyeliği” gibi ağır bir suçlama için yeterli olamayacağını vurguluyor. Köroğlu’na göre, hukuk devleti ilkeleri böyle bir uygulamaya izin vermez: “İmzasız olan sözde sıkıyönetim direktifinin kimin hazırladığı meçhul bulunan ve gerçekliği konusunda büyük şüphelerin olduğu atama listesinde birisinin isminin olması, o kişiyi terörist veya terör örgütü üyesi yapmaz; hukuk buna müsaade etmez. Meşruluğu bile tartışmalı bir görevlendirme ile bir insanı terör örgütü üyesi ilan etmek, en hafif tabiriyle insafsızlıktır. Buna rağmen iddianamede bu iddiaya yer verilmiştir. Bu mesaj gerçek kabul edilse bile, benim iradem ve olurum alınarak görevlendirildiğimin hukuki ve akla uygun delili nedir?”[2]

Örneklerle Kumpas Mağdurları

Köroğlu, sadece kendi durumunu değil, aynı listede adı geçtiği için tutuklanan başka general ve amirallerin hikâyelerini de aktarıyor. Aralarında o gece izinde olan, yurt dışında görevde bulunan, darbe esnasında alıkonulan ve darbeye karşı mücadele edenler var. Ortak nokta: Atama listesinde adlarının yer alması. “Bugün hasbelkader huzurlarınızdayım.  Diyelim ki 15 Temmuz 2016 akşamı aldığımız bu birlik emniyeti kapsamındaki faaliyetleri yapmasaydım, yine burada olur muydum? İçtenlikle söylüyorum: Olurdum. Cezaevleri, hiçbir şeylere katılmayan onlarca generalle dolu. Niçin mi? Sadece isimleri kimin hazırladığı meçhul ve imzasız olan, gerçekliği bile tartışılır atama listesinde bulundukları için ya da gizemli gösterilen bazı nedenlerden dolayı cezaevlerinde bulunuyorlar. Size bu durumu daha iyi gözünüzde canlandırabilmeniz için çok örnek olmasına rağmen birkaçını sebepleriyle izah etmeye çalışacağım. Sonra da kumpas sisteminin nasıl çalıştığını anlatayım.

Jandarma Genel Komutanlığından üç örnek: Maliye Başkanı Tuğgeneral Celal Şahin, olay gecesi Jandarma Genel Komutanlığında görevli iki korgeneral ve bir tümgeneral ile birlikte Güvercinlik’te kendi inisiyatifleriyle bir araya gelerek darbe teşebbüsünde bulunanlarla mücadele için faaliyet gösterdiler. Sonuçta kendisi de birkaç gün sonra cezaevine konuldu. Niye? Atama listesinde göreve devam gözüktüğü için. İki ay öncesine kadar tutukluydu. Hâlen kendisine yapılan haksızlığı ispat etmek için mücadele ediyor. Tümgeneralimiz ise terfi ederek korgeneral oldu ve görevde. Kastamonu Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Faruk Bal senelik izindeydi, tutuklandı. Sebebi, atama listesinde karargâh sorumlusu gözüktüğü için. Ama o akşam karargâhta olmamasına rağmen tutuklu. Giresun Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru, 2016 yılı Ramazan Bayramında üzüntü verici bir hadise yaşamıştı. Dağ karakoluna bayramlaşma için giden Giresun Jandarma Bölge Komutanlığından heyetin dönüşte helikopteri düşmüştü. Şehitlerimiz olmuştu; bu şehitler arasında Jandarma Bölge Komutanının eşi ve küçük kızı da vardı. Kendisi de aylarca komada kaldı ve komadan çıkar çıkmaz atama listesinde ismi olduğu için tutuklandı. Hâlen temel gereksinimleri yardımla yapıyor. Akıl melekeleri bile tam olarak yerinde değil ama tutuklu.

Deniz Kuvvetlerinde üç örnek: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekât Başkanı Tümamiral Sinan Azmi Tosun yıllık izinde ve Aksaz özel eğitim merkezinde kampta, yani denizde. Denetleme Değerlendirme Daire Başkanı Tuğamiral Ali Murat Dede izinde, Eğitim Daire Başkanı Tuğamiral Tamer Çengel bir sene öncesinden planlı olan askeri toplantıda Amerika Birleşik Devletlerinde olmasına rağmen üç amiral de listede isimleri var diye tutuklular.

Hava Kuvvetlerinde üç örnek: Kayseri İkinci Hava İkmal Bakım Merkez Komutanı Tümgeneral İsmail Yalçın, olay gecesi senelik izinde ve bir korgeneralimizin kızının İstanbul’daki düğününde bulunuyor. Üstelik darbeciler tarafından derdest edilip sabaha kadar gözaltına alınanlar arasında. İddia makamı kendisini olay gecesi birliğini geç aramakla suçluyor. Tek kişilik hakkında dava açılıyor. Kayseri’de en kıdemli general olduğu için atama listesinde de mecburen sıkıyönetim komutanlığına atamışlar, hâlen tutuklu. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Plan Prensip Başkanı Tümgeneral İdris Aksoy, İngiltere’de toplantıda. Tuğgeneral Yavuz Çelik, ABD’de Türk Silahlı Kuvvetleri ataşesi olarak görevde. Atama listesinde isimleri var diye tutuklular.” [3]

Sadık Köroğlu’nun savunması, tek bir belgedeki ismin, nasıl hayatî sonuçlar doğurduğunu ve yargılamaların hangi temelsiz dayanaklarla yürütüldüğünü gözler önüne seriyor. Hukuki meşruiyeti tartışmalı bir liste, fiili delillerin önüne geçmiş; masumiyet karinesi, yerini ispatı imkânsız suçlamalara bırakmış. Bu tablo, yalnızca bireylerin değil, tüm adalet sisteminin, kurgulanmış bir kumpasın gölgesinde nasıl yıpratıldığını gözler önüne seriyor.

Kaynak

[1][2][3] Sadik Köroglu’nun 12.07.2017 tarihinde Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği beyanı.

Yazarın Tüm Yazıları

SON YAZILAR